AHMET BARLAK MUHASEBE FORUMU

Orjinalini görmek için tıklayınız: Maden devlet hakkı fiilen ödendiği yılın gideri olarak dikkate alınabilir.
Şu anda (Arşiv) modunu görüntülemektesiniz. Orjinal Sürümü Görüntüle internal link
Maliye Bakanlığı Özelgesi Tarih : 16.04.1986 Sayı : 22113 Kurumların, Maden Kanunu uyarınca ödedikleri maden hakkı, madencilik fon iştiraki, ihbar hakkı ve buluculuk hakkı, Kanun gereği yapılan zorunlu bir gider olduğundan kurumlar vergisi matrahının saptanmasında gider olarak indirilebilir. 


4.6.1985 tarih ve 3213 sayılı Maden Kanunu'nun 14. maddesinde, 'Maden sahasından çıkarılacak cevherlerden işletme yıllık brüt karının %5'i devlet hakkı olarak, %5'i madencilik fon iştiraki şeklinde her yıl Mart ayının son günü akşamına kadar ilgili daire tarafından tahakkuk ettirilerek, ruhsat sahibince devlet hakkı hazineye, fon iştiraki ise Etibank'a ödenir. Çıkardığı cevheri kendi fabrikasında hammadde girdi olarak kullanan şirketler için devlet hakkına esas olacak değer bilançoda maliyetin asgari %30'u kadar brüt kar kabul edilerek hesaplanır' hükmü yer almaktadır. Aynı Kanun'un 15. maddesinde ise, ihbar ve buluculuk hakkının mevcut sahalarda o madenler için ön işletme veya işletmeye geçildiği andan itibaren yıllık işletme brüt bilanço karının %1'i ihbar, %2'nin buluculuk hakkı olarak her yıl Mart ayının son günü akşamına kadar ruhsat sahibi tarafından ilgili daireye yatırılacağı hükme bağlanmıştır. Maden Kanunu'nun sözkonusu 14 ve 15. maddeleri uyarınca kurumlar vergisi mükelleflerinin ödeyecekleri maden hakkı, madencilik fon iştiraki, ihbar hakkı ve buluculuk hakkının kurumlar vergisi matrahının tespitinde gider olarak indirileceğine ilişkin bir hüküm Maden Kanunu'nda yer almamaktadır. Bilindiği üzere, Kurumlar Vergisi Kanunu'nu 13. maddesinde, kurumlar vergisinin birinci maddede yazılı mükelleflerin bir hesap dönemi içinde elde ettikleri safi kurum kazancı üzerinden hesaplanacağı, safi kurum kazancının tespitinde ise, Gelir Vergisi Kanunu'nun ticari kazanç hakkındaki hükümlerinin uygulanacağı belirtilmiştir. Gelir Vergisi Kanunu'nun 38. maddesinde 'Bilanço esasına göre ticari kazanç, teşebbüsteki öz sermayenin hesap dönemi sonunda ve başındaki değerler arasındaki müsbet farktır' denilmiş, 39. maddesinde ise, 'işletme hesabı esasında ticari kazancın, elde edilen hasılat ile giderler arasında müsbet farkı' olduğu açıklanmıştır. Kurumların Maden Kanunu uyarınca ödedikleri maden hakkı, madencilik fon iştiraki, ihbar hakkı, kurumun ticari bilançosunda yer alan karın bu miktar kadar azalmasına yol açacaktır. Sözkonusu ödentiler kurum için kanun gereği zorunlu olarak yapılan bir gider olduğundan ödentilerin, fiilen ödendiği yılın vergi matrahının tespitinde gider olarak indirilmesinin uygun olacağı düşünülmektedir. 

http://www.vergi.tc/yargi-kararlari-detay.aspx?code=c3e9487a-c6bc-4a00-9a3d-eb74201dbc48 


Not: Yukarıdaki mukteza 1986 yılında verilmiştir. Muhasebe sistemimizde tahakkuk esası ve dönemsellik esası 1992 yılında çıkarılan 1 seri nolu muhasebe uygulama genel tebliği ile girmiştir.

Not: Vergi iletişim merkezi hala bu verilen muktezaya göre soruya cevap vermektedir. Merak edenler 444 0 189 nolu telefonu arayıp 29913 sayı numaralı sorunun cevabını dinleyebilirler.

 
MADEN ÜRETİM İŞLETMELERİNDE DEVLET HAKKININ HESAPLANMASI VE BEYANI
Tarih: 21.12.2009 
GİRİŞ
Maden ruhsat sahibi işletmeler yaptıkları üretim miktarları üzerinden devlet hakkı ödemekle yükümlüdürler.
Üretilen madenlerden alınacak Devlet hakkı, I. Grup ve V. Grup madenler ile mıcır, kaba inşaat, baraj, gölet, liman, yol gibi yapılarda kullanılan her türlü yapı hammaddelerinde ocak başısatış tutarının %4'ü, diğer grup madenlerde %2'sidir.
Maden işletmeleri kimi zaman madenciliğin doğasından kaynaklanan çeşitli olumsuzluklar nedeniyle kendi üretim miktarlarıyla satış taahhütlerini yerine getirememekte, böyle durumlarda taahhütlerini yerine getirebilmek için zorunlu olarak, kimi zamanda kendi üretim maliyetlerine göre daha ucuz, daha karlı buldukları için başka üretim veya ticaret işletmelerinden maden cevheri satın alabilmektedirler. Başka işletmelerden satın alınan maden cevherlerinin muhasebe sistemi ve satış bilgi formları üzerinde nasıl izleneceği ve devlet hakkının ne şekilde hesaplanacağı ise zaman zaman duraksamalara neden olmaktadır. Çalışmanın konusu, üretimlerinin yanı sıra başka işletmelerden hazır ürün (ticari mal) olarak maden cevheri satın alan işletmelerin satış bilgi formlarının mükerrer devlet hakkı beyanına yol açmayacak şekilde nasıl düzenlenmesi gerektiğini açıklamaya çalışmaktır..
Devlet Hakkının Tanımı ve Oranı
15/06/1985 tarih 18785 Sayılı Resmi Gazetede yayınlanan 3213 Sayılı Maden Kanunu’nun 3. maddesi ile 03/02/2005 tarih 25716 Sayılı Resmi Gazetede yayınlanan Maden Kanunu uygulama Yönetmeliğinin 4. maddesinde Devlet Hakkı, maden istihracı ile sağlanacak gelirden devlet payına düşen kısım olarak tanımlanmıştır.
Tanımda geçen, İstihrac arapça kökenli bir sözcük olup, türkçe sözlükte meydana ve harice çıkarmak, yer altından ve tabiattan bir kısım değerler çıkarma, maden cevheri çıkarma olarak ifade edilmiştir.
Devlet hakkı ise, 3213 Sayılı Maden Kanunu’nun 26/05/2004 tarih 5177 Sayılı Kanunun 8. maddesiyle değiştirilen 14. maddesinde, Üretilen madenlerden alınacak Devlet hakkı, I. Grup ve V. Grup madenler ile mıcır, kaba inşaat, baraj, gölet, liman, yol gibi yapılarda kullanılan her türlü yapı hammaddelerinde ocak başı satış tutarının %4'ü, diğer grup madenlerde %2'si olarak belirlenmiştir. 
Maden Kanunu Uygulama Yönetmeliğinin 76. maddesinde ocak başı satış tutarı ocaktan üretilen tüvenan cevherin bedelidir şeklinde tanımlanarak,
Devlet hakkına esas olan ocak başı satış tutarı; 
a) Ocak başından satılan cevherin tutarı,
b) Üretilen cevherin ruhsat sahibinin kendi tesisinde kullanılması durumunda, benzer işletmelerdeki ocakbaşı satış tutarı,
c) Tüvanan cevherin ocak dışında satılması durumunda, yol masrafları çıkarılarak tespit edilecek ocak başısatış tutarı,
d) Üretilen cevherin ruhsat sahibinin kendi tesisinde kullanılması durumunda, benzer işletmelerdeki ocakbaşı satış tutarının tespit edilememesi halinde, ocak başı üretim maliyetinin %30 fazlası,
göz önüne alınarak belirlenir, denilmiştir.
Yukarıdaki hükümlerin değerlendirilmesinden devlet hakkının ocaktan üretilen tüvanan cevherin ocak başısatış fiyatı üzerinden hesaplanması gerektiği sonucu ortaya çıkmaktadır.
Maden Kanunu’nun 14. maddesine göre, devlet hakkını ödemesi gereken kişi ve kurumlar maden ruhsat sahibi olan maden üretim işletmeleridir. Bu durumun tek istisnası ise maden ruhsat sahibi olmadıkları halde maden kanunu uygulama yönetmeliğinin 76. maddesinde yapılan düzenleme gereği, hukuku Türkiye Taş kömürü Kurumu uhdesinde olan sahaları, TTK kurumu ile yaptıkları rödovans sözleşmeleri karşılığında işleten maden işletmelerdir. Rödovans karşılığı maden işletmeciliği yapan bu kişi ve kuruluşlar, hukuki dayanağı olmaksızın, yani ruhsat sahibi olmadıkları, maden kanununda devlet hakkı ödeme yükümlülüğünde olan kuruluşlar arasında sayılmadıkları halde, uygulama yönetmeliğinde yapılan düzenlemeye istinaden mükellef sayılmışlardır. Dolayısıyla hem maden ruhsat sahibi işletmeler, hem de yukarıda belirtilen rödavanslı sahaları işleten işletmeler yaptıkları üretim miktarları üzerinden devlet hakkı ödemekle yükümlüdürler. Üretilen maden miktarları üzerinden alınacak devlet hakkının hesaplanması ve beyanında bu işletmeler açısından özellikli bir durum ve ihtilaf söz konusu bulunmamaktadır.
Ancak, maden işletmeleri kimi zaman madenciliğin doğasından kaynaklanan çeşitli olumsuzluklar nedeniyle kendi üretim miktarlarıyla satış taahhütlerini yerine getirememekte, böyle durumlarda taahhütlerini yerine getirebilmek için zorunlu olarak, kimi zamanda kendi üretim maliyetlerine göre daha ucuz, daha karlı buldukları için başka üretim veya ticaret işletmelerinden maden cevheri satın alabilmektedirler. Bu şekilde satın alınan maden cevherinin devlet hakkı önceki safhalarda, cevherin satın alındığı işletme üretim işletmesiyse onun tarafından, ticaret işletmesi ise ticaret işletmesinin madeni satın aldığı üretici işletme tarafından beyan edildiğinden mükerrer ödemeye yer vermemek açısındanticari mal, hazır ürün olarak satın alınan bu madenler satın alan maden işletmesinin devlet hakkı beyanında dikkate alınmayarak, satış bilgi formuna işlenmemelidir.
Çünkü kanun koyucu, ticari olarak alım satıma konu olan maden cevherleri üzerinden değil üretilen maden cevheri üzerinden devlet hakkı alınmasını öngörmekte ve maden cevherinin yeryüzüne çıkarıldığı ilk safhada vergilendirilmesini istemektedir. Sonraki safhalarda devlet hakkı hesaplanması ve beyanı ise maden kanunu ve uygulama yönetmeliği hükümlerine göre söz konusu değildir.
Devlet Hakkının Beyanı
3213 Sayılı Maden Kanunu’nun 14. maddesinde Devlet hakkı ve özel idare payının, her yıl Haziran ayının son günü mesai bitimine kadar ruhsat sahibi tarafından yatırılacağı hüküm altına alınmıştır. Maden Kanunu Uygulama Yönetmeliğinin 75. maddesinde ise ruhsat sahibinin her yıl Nisan ayı sonuna kadar bir önceki yıl gerçekleştirdiği, işletme faaliyetleri ile ilgili olarak her işletme izni için ayrı ayrı satış bilgi formu doldurarak Genel Müdürlüğe vermek zorunda olduğu belirtilmiştir. Kanun ve Yönetmelik hükümlerinin birlikte değerlendirilmesinden ruhsat sahiplerinin öncelikle Nisan ayı sonuna kadar satış bilgi formunu doldurarak Maden İşleri Genel Müdürlüğüne vermeleri, form üzerinden hesapladıkları devlet hakkını da haziran ayının son gününe kadar yatırmaları gerektiği anlaşılmaktadır.
Ancak, üretilen maden miktarı üzerinden alınan devlet hakkı bedellerinin, muhasebe ilkeleri ve vergi mevzuatı açısından dönem üretim maliyetlerine zamanında yansıtılabilmesi için Maden Kanunu ve Yönetmelik hükümlerindeki beyan süreleri beklenmeden dönemsellik kavramı ve tahakkuk ilkesi gereği en geç cari yılın üçer aylıkdönemlerinde hesaplanıp üretim maliyetlerine aktarılması gerekir.

SONUÇ
Yukarıdaki açıklamalar ışığında, maden üretim işletmeleri muhasebe sistemleri ve hesap planlarında stok,satış ve satışların maliyeti hesaplarını üretimden ve alım satımdan kaynaklananlar şeklinde gruplandırdıklarında devlet hakkının hesaplanıp beyan edildiği satış bilgi formları kanun ve yönetmelik hükümlerinin ruhuna uygun olarak üretim, üretimden satış ve üretimden kalan stoklar olarak düzenlenebilecektir. Böyle bir düzenleme ise ek bir çalışmaya gerek kalmaksızın finansal tablolar üzerinden satış bilgi formunun kolaylıkla düzenlenmesini, işletmenin üretimden satışlarıdışında başka satış ve gelirleri varsa maden kanunu açısından yapılan denetimlerde gelir tablosu ile satış bilgi formu arasında oluşacak uyumsuzluğun açıklanmasını, geçici vergi dönemlerinde devlet hakkının kolaylıkla hesaplanıp tahakkuk ettirilmesini ve mükerrer devlet hakkı ödenmesini önleyecektir.
KAYNAKÇA
3213 Sayılı Maden Kanunu
Maden Kanunu Uygulama Yönetmeliği


Kaynak:Muhasebe TR  
 
Başlık    Maden Kanunu uyarınca ödenen Devlet Hakkının vergi matrahının tespitinde gider olarak dikkate alınıp alınmayacağı hk.

Tarih      19/02/2013

Sayı        52796708-193/03-1

Kapsam              

 

T.C.

 

UŞAK VALİLİĞİ

 

Defterdarlık Gelir Müdürlüğü

 Sayı:52796708-193/03-1

 19/02/2013

 

Konu:Madenlerden Devlet Hakkının Cari Yılda mı yoksa beyan edildiği yılda mı gider kaydedileceği hakkında

 
 

            İlgide kayıtlı özelge talep formunuzda; ...... Vergi Dairesi Müdürlüğünün ...... vergi kimlik numaralı mükellefi olduğunuz, Maden İşleri Genel Müdürlüğüne bir önceki yıl faaliyetlerinize ilişkin olarak her yıl nisan ayı sonuna kadar verdiğiniz satış bilgi formları üzerinden hesaplanan Devlet hakkının haziran ayının son gününe kadar yatırıldığı belirtilerek yapılan bu ödemenin hangi yılın gideri olarak dikkate alınacağı hususunda Başkanlığımız görüşü sorulmaktadır.

 

             Gelir Vergisi Kanununun "Bilanço Esasında Ticari Kazancın Tespiti" başlıklı 38. maddesinde; bilanço esasına göre ticari kazancın, teşebbüsdeki öz sermayenin hesap dönemi sonunda ve başındaki değerleri arasındaki müspet fark olduğu, bu dönem zarfında sahip veya sahiplerce işletmeye ilave olunan değerlerin bu farktan indirileceği, işletmeden çekilen değerlerin ise farka ilave olunacağı, ticari kazancın bu suretle tespit edilmesi sırasında, Vergi Usul Kanununun değerlemeye ait hükümleri ile bu Kanunun 40 ve 41. maddeleri hükümlerine uyulacağı hükme bağlanmıştır. Anılan Kanunun 40. maddesinde de; safi kazancın tespit edilmesinde indirilecek giderler sayılmıştır.

 

              Ticari kazancın tespitinde iki temel ilke geçerlidir. Bunlar "dönemsellik" ve "tahakkuk esası" ilkeleridir. Tahakkuk esası ilkesinde, gelir veya giderin miktar veya mahiyet itibariyle kesinleşmiş olması, yani geliri veya gideri doğuran işlemin tekemmül etmesinin yanı sıra, miktarının ve işlemden kaynaklanan alacağın veya borcun ödeme şartlarının da belirlenmiş olması gereklidir. Bu esas dikkate alındığında bir gelir veya gider unsurunun, özel bir düzenleme bulunmadığı sürece, mahiyet ve tutar itibariyle kesinleştiği dönem kazancının tespitinde dikkate alınması gerekmektedir.

 

            Buna göre, faaliyetinizin devamı açısından 3213 sayılı Maden Kanunu uyarınca ödenmesi gereken "Devlet hakkı" payının fiilen ödendiği yılın vergi matrahının tespitinde gider olarak dikkate alınması mümkün bulunmaktadır.

 

            Bilgi edinilmesini rica ederim.

 

 

 

 

 

(*)     Bu Özelge 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 413.maddesine dayanılarak verilmiştir.

 

(**)   İnceleme, yargı ya da uzlaşmada olduğu halde bu konuya ilişkin olarak yanlış bilgi verilmiş ise bu özelge geçersizdir.

 

(***) Talebiniz üzerine tayin edilmiş olan bu özelgeye uygun işlem yapmanız hâlinde, bu fiilleriniz dolayısıyla vergi tarh edilmesi icap ederse, tarafınıza vergi cezası kesilmeyecek ve tarh edilen vergi için gecikme faizi hesaplanmayacaktır.

 
T.C.

GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI

BURSA VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI

Mükellef Hizmetleri Gelir Vergileri Grup Müdürlüğü

 

 

 

Sayı

:

17192610-120[ÖZG-2013-105]-94

03/04/2014

Konu

:

Geçmiş döneme ilişkin ödenen ruhsat harcının hangi dönem ticari kazancının tespitinde dikkate alınacağı.

 

 

            İlgide kayıtlı özelge talep formunda, sürücü kursu faaliyetiniz nedeniyle ... Vergi Dairesi Müdürlüğünün ... TC kimlik numaralı mükellefi olduğunuz, faaliyetiniz ile ilgili olarak 2010, 2011, 2012 ve 2013 yıllarına ilişkin ruhsat harcının 2013 yılında vergi dairesi tarafından re'sen tahakkuk ettirildiği ve ödemenin 2013 yılında yapıldığı belirtilerek, söz konusu harçların ticari kazancın tespitinde gider olarak dikkate alınıp alınamayacağı ile hangi dönemde ticari kazancınızdan indirim konusu yapılacağı hususlarında Başkanlığımız görüşü talep edilmektedir.

            193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 40 ıncı maddesinde; safi kazancın tespit edilmesinde indirilecek giderler sayılmış olup, maddenin birinci fıkrasının (1) numaralı bendinde, ticari kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi için yapılan genel giderlerin, (6) numaralı bendinde de işletme ile ilgili olmak şartıyla ödenen bina, arazi, gider, istihlak, damga, belediye vergileri, harçlar ve kaydiyeler gibi ayni vergi, resim ve harçların safi kazancın tespitinde gider olarak indirilebileceğine dair hükümlere yer verilmiştir.

            Aynı Kanunun 90 ıncı maddesinde de, gelir vergisi ile diğer şahsi vergilerin ve her ne şekilde olursa olsun vergi cezalarının, Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkındaki Kanun hükümlerine göre ödenen cezaların, gecikme zamlarının ve faizlerin ayrıca Vergi Usul Kanunu hükümlerine ödenen gecikme faizlerinin gelir vergisinin matrahından ve gelir unsurlarından indirilmeyeceği hüküm altına alınmıştır.

            Ticari kazancın tespitinde iki temel ilke geçerlidir. Bunlar "dönemsellik" ve "tahakkuk esası" ilkeleridir. Tahakkuk esası ilkesinde, gelir veya giderin miktar veya mahiyet itibariyle kesinleşmiş olması, yani geliri veya gideri doğuran işlemin eksiksiz tekemmül etmesinin yanı sıra, miktarının ve işlemden kaynaklanan alacağın veya borcun ödeme şartlarının da belirlenmiş olması gereklidir. Ticari kazancın elde edilmesi tahakkuk esasına bağlanmış bulunduğundan, bir gelir unsurunun özel bir düzenleme bulunmadığı sürece, mahiyet ve tutar itibariyle kesinleştiği dönem kazancının tespitinde dikkate alınması gerekmektedir. Dönemsellik ilkesi ise bu gelir veya giderin ilgili olduğu döneme intikalinin sağlanmasıdır.

            Bu hüküm ve açıklamalara göre, sürücü kursu faaliyetinizle ilgili olarak 2010, 2011, 2012 ve 2013 yıllarına ilişkin ruhsat harçlarının, tahakkuk ettirilerek ödendikleri 2013 yılına ait ticari kazancınızın tespitinde gider olarak dikkate alınması gerekmektedir.

            Öte yandan, ödenen cezalar, gecikme zamları ve faizlerinin ise ticari kazancın tespitinde indirim konusu yapılamayacağı tabiidir.

            Bilgi edinilmesini rica ederim.

 

 

(*)     Bu Özelge 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 413.maddesine dayanılarak verilmiştir.

(**)   İnceleme, yargı ya da uzlaşmada olduğu halde bu konuya ilişkin olarak yanlış bilgi verilmiş ise bu özelge geçersizdir.

(***) Talebiniz üzerine tayin edilmiş olan bu özelgeye uygun işlem yapmanız hâlinde, bu fiilleriniz dolayısıyla vergi tarh edilmesi icap ederse, tarafınıza vergi cezası kesilmeyecek ve tarh edilen vergi için gecikme faizi hesaplanmayacaktır.


Başlık Geçmiş döneme ilişkin ödenen ruhsat harcının ticari kazancın tespitinde gider olarak dikkate alınıp alınmayacağı hk. Tarih 03/04/2014 Sayı 17192610-120[ÖZG-2013-105]-94 Kapsam [Resim: ecblank.gif] 
SİRKÜLER

 

Tarih     : 11.05.2015

Sıra No  : 2015/26

Konu     : Maden Kanununa Göre Ödenmesi Gereken Devlet Hakkı Payı Bedelinin Gider Yazılabileceği Dönem   

 

Uygulamada sıkça karşılaşılan konulardan birisi de, şirketlerin Maden Kanununa göre ödemeleri gereken Devlet hakkı payını, maden üretiminin gerçekleştirildiği hesap döneminin mi yoksa bu tutarın hesaplandığı ve ödendiği hesap döneminin mi kurumlar vergisi matrahının tespitinde gider olarak dikkate alınacağına ilişkindir. Örneğin, 2014 yılına ilişkin olarak 2015 yılı Haziran ayının sonuna kadar tahakkuk ettirilerek ödenen  Devlet Hakkı payı, 2014 hesap döneminin mi, yoksa ödemenin yapıldığı 2015 hesap döneminin mi kurumlar vergisi matrahının tespitinde gider olarak dikkate alınacak?

 

Bilindiği üzere, 3213 sayılı Maden Kanununa göre maden ruhsat sahibi işletmelerin yaptıkları üretim miktarları üzerinden, devlet hakkı payı ödemeleri gerekmektedir. Devlet Hakkı payı, anılan Kanunun 3. maddesinde, "maden istihracı ile sağlanacak gelirden devlet payına düşen kısım" olarak tanımlanmıştır. Bu tanımda geçen "istihrac" kelimesi; meydana ve harice çıkarma, yer altından ve tabiattan bir kısım değerler çıkarma, maden cevheri çıkarma anlamına gelmektedir.  Devlet Hakkının hesabı ve beyanı ile ilgili hususlar ise aynı Kanunun 14. maddesinde düzenlenmiştir.

 

1) Devlet Hakkı Oranı

 

3213 sayılı Maden Kanununun 14. maddesinde Devlet hakkının;

 

a) I. Grup (a) bendi madenlerin valilik veya il özel idaresince belirlenen ve ilan edilen boyutlandırılmış ve/veya yıkanmış piyasa satış fiyatı üzerinden % 4 oranında,

 

b) I. Grup (b) bendi madenlerden % 4 oranında,

 

c) II. Grup (a) ve © bendi madenlerden % 4 (Kaba inşaat, baraj, gölet, liman gibi yapılarda kullanılan tüvenan hammadde dışında bu maddedeki Devlet hakkı boyutlandırılmış fiyat üzerinden alınır.) oranında,

 

ç) II. Grup (b) bendi madenlerde doğal taşın özelliklerine ve bulunduğu bölgeye göre ocakta oluşan piyasa satış fiyatı üzerinden % 4 oranında,

 

d) III. Grup kaynak tuzlarından % 1 oranında, bu grubun diğer madenlerinden % 5 oranında,

e) IV. Grup madenlerden; altın, gümüş, platin, bakır, kurşun, çinko, krom, alüminyum ve uranyum oksit madenlerinden ekli (3) sayılı tabloda belirtilen oranlarda, uranyum oksit dışındaki radyoaktif mineraller ve diğer radyoaktif maddelerden %8 oranında, diğerlerinden ise %2 oranında,

 

f) V. Grup madenlerden % 4 oranında,

 

alınacağı hükme bağlanmıştır.

 

2) Devlet Hakkının Beyanı ve Ödenmesi

 

Madenlerde Devlet hakkı payının beyanı ve ödenmesi konusunda birisi Maden Kanunu ve diğeri Uygulama Yönetmeliği olmak üzere aşağıdaki iki düzenleme bulunmaktadır:

 

- 3213 Sayılı Maden Kanunu’nun 14. maddesinde Devlet hakkı ve özel idare payının, her yıl Haziran ayının son günü mesai bitimine kadar ruhsat sahibi tarafından yatırılacağı hükme bağlanmış,

 

- Maden Kanunu Uygulama Yönetmeliğinin 75. maddesinde ise, ruhsat sahiplerinin her yıl Nisan ayı sonuna kadar bir önceki yıl gerçekleştirdikleri işletme faaliyetleri ile ilgili olarak her işletme izni için ayrı ayrı satış bilgi formu doldurarak Maden İşleri Genel Müdürlüğü'ne vermek zorunda oldukları belirtilmiştir.

 

Bu hükümlere göre, maden ruhsat sahiplerinin öncelikle içinde bulundukları yılın Nisan ayı sonuna kadar bir önceki yıl gerçekleştirdikleri satışlarla ilgili satış bilgi formunu doldurarak Maden İşleri Genel Müdürlüğüne vermeleri, form üzerinden hesapladıkları devlet hakkı payını da Haziran ayının son gününe kadar ödemeleri gerekmektedir. Buradan da anlaşılacağı üzere, bir önceki yılda gerçekleştirilen satışlarla ilgili verilmesi gereken bilgi formu ve bu formda belirtilen tutarlar üzerinden devlet hakkı payının hesaplanması ve ödenmesi işlemleri, bir sonraki yıl içinde yapılmaktadır.

 

3) Devlet Hakkı Payı Ne Zaman Gider Yazılabilir?

 

a) Şirketler Tarafından Yapılan Uygulama

 

Şirketler tarafından gerçekleştirilen muhasebe uygulamasında; üretilen maden miktarı üzerinden alınan devlet hakkı bedelleri, Maden Kanunu ve Yönetmelik hükümlerindeki beyan süreleri beklenmeden dönemsellik kavramı ve tahakkuk ilkesi gereği cari yılın üçer aylık dönemlerinde hesaplanarak, üretim maliyetlerine aktarılmaktadır.

 

b) Maliye Bakanlığı'nın Görüşü ve Uygulaması

 

Maliye Bakanlığı, Maden Kanununun 14. maddesi uyarınca ödenen devlet hakkı payının; ticari kazanç ile ilgili olması ve kanuni zorunluluk kapsamında ödenmesi nedeniyle, fiilen ödendiği yılın vergi matrahının tespitinde gider olarak indirilebileceğini, bu payın Maden Kanununda belirtilen beyan verilmeden ve ödeme süreleri beklenilmeden cari yıl içerisinde üçer aylık geçici vergi dönemleri itibariyle hesaplanarak üretim maliyetlerine intikal ettirilemeyeceği görüşündedir. Bu konuda verilen bazı özelgelerin özetleri aşağıdadır:

 

"Ticari kazancın tespitinde iki temel ilke geçerlidir. Bunlar "dönemsellik" ve "tahakkuk esası" ilkeleridir. Tahakkuk esası ilkesinde, gelir veya giderin miktar veya mahiyet itibariyle kesinleşmiş olması, yani geliri veya gideri doğuran işlemin tekemmül etmesinin yanı sıra, miktarının ve işlemden kaynaklanan alacağın veya borcun ödeme şartlarının da belirlenmiş olması gereklidir. Bu esas dikkate alındığında, bir gelir veya gider unsurunun özel bir düzenleme bulunmadığı sürece, mahiyet ve tutar itibariyle kesinleştiği dönem kazancının  tespitinde dikkate alınması gerekmektedir. Buna göre, faaliyetlerinizin devamı açısından 3213 sayılı Maden Kanunu uyarınca ödenmesi gereken "Devlet Hakkı" payının, fiilen ödendiği yılın vergi matrahının tespitinde gider olarak dikkate alınması mümkün bulunmaktadır." (MB. GİB. Uşak Defterdarlığı'nın 19.2.2013 tarih ve 52796708-193/03-1 sayılı Özelgesi)

 

"Maden Kanununun 14 üncü maddesi uyarınca ödenen devlet hakkının; ticari kazancınız ile ilgili olması ve kanuni zorunluluk kapsamında ödenmesi nedeniyle, fiilen ödendiği yılın vergi matrahının tespitinde gider olarak indirilmesi mümkündür." (MB. GİB. İstanbul VDB.nin 20/02/2013 tarih ve 62030549-125[6-2012/380]-230 sayılı özelgesi).

 

c) Değerlendirme ve Yapılması Gereken Uygulama

 

Yukarıda yapılan açıklamalardan da fark edileceği üzere, devlet hakkı payının muhasebeleştirilmesi ve giderleştirilmesi konusunda şirketler tarafından gerçekleştirilen uygulama, Maliye Bakanlığı tarafından kabul edilmediği gibi, tam aksi yönde de görüşler verilmektedir.

 

Kişisel görüşümüzde, dönem üretim maliyetlerine zamanında yansıtılabilmesi bakımından Devlet hakkı payının Maden Kanunu ve Yönetmelikte belirtilen esaslar çerçevesinde cari yıl içerisinde üçer aylık geçici vergi dönemleri itibariyle hesaplanarak ödenme şartı aranılmaksızın üretim maliyetlerine aktarılması gerektiği yönünde olmakla birlikte, ileride herhangi bir yaptırımla karşılaşılmaması bakımından Maliye Bakanlığı'nın görüşü çerçevesinde  hareket edilmesi uygun olacaktır.

 

Bu konuda yapılacak bir diğer uygulama ise, Maliye Bakanlığı'nın görüşü çerçevesinde hareket edilmesi ancak buna ilişkin geçici vergi/kurumlar vergisi beyannamesinin ihtirazi kayıtla verilerek dava açılması ve dava sonucuna göre hareket edilmesidir.

 

Saygılarımla.

 

 

                                                                            Abdullah TOLU

                                                                            Yeminli Mali Müşavir

                                                                TOLUEN YMM DENETİM VE DANIŞMANLIK

 
RÖDÖVANS SÖZLEŞMESİ İLE ÇALIŞTIRILAN MADENLERDE
RÖDÖVANSCI TARAFINDAN ÖDENEN MADEN DEVLET HAKKININ GİDER YAZILIP YAZILAMAYACAĞI



Rödövans sözleşmesi ile çalıştırılan madenlerde amortisman


T.C.

GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI

ANKARA VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI

(Mükellef Hizmetleri Usul Grup Müdürlüğü)







Sayı

:

27575268-105[316-2013-327]-398

17/04/2014

Konu

:

Madenlerde amortisman hk.





İlgi özelge talep formunuz ve eklerinin incelenmesinden; ruhsatı ... ait olan ... kömür sahasından ... üzere belli bir süre ile rödövans karşılığı kömür üretim hakkı verilmesine dair sözleşme uyarınca kömür üretim hakkı alındığından bahisle söz konusu maden ocağında uygulanacak amortisman oranı hususunda görüş talep edildiği anlaşılmıştır.

213 sayılı Vergi Usul Kanununun 316'ncı maddesinde, "İşletme sebebiyle içindeki cevherin azalmasından dolayı maddi değerini kaybeden madenlerin ve taş ocaklarının imtiyaz veya maliyet bedelleri, ilgililerin müracaatları üzerine bunların büyüklük ve mahiyetleri göz önünde tutulmak ve her maden veya taş ocağı için ayrı ayrı olmak üzere Maliye ve Sanayi Bakanlıklarınca belli edilecek nispetler üzerinden yok edilir." hükmü yer almaktadır.

Buna göre, Kanunun yukarıda yer verilen 316'ncı maddesi maden arama veya işletme ruhsatına sahip mükelleflerce katlanılan maliyet veya imtiyaz bedellerinin amortismanına ilişkin hükümleri düzenlemektedir. Maden arama ve işletme faaliyetlerinin rödövans sözleşmesine dayanması halinde ise maliyet ve imtiyaz bedellerinden söz edilemeyecek olup anılan madde hükmünün uygulanması mümkün bulunmamaktadır.

Diğer taraftan, Kanunun 275'inci maddesine göre imal edilen emtianın maliyet bedeli; mamulün vücuda getirilmesinde sarfolunan iptidai ve ham maddelerin bedeli, mamule isabet eden işçilik, genel imal giderlerinden mamule düşen hisse, genel idare giderlerinden mamule düşen hisse ile ambalajlı olarak piyasaya arzedilmesi zaruri olan mamullerde ambalaj malzemesinin bedelini ihtiva etmektedir.

Yukarıda yer verilen kanun hükmü ve açıklamalar çerçevesinde, rödövans sözleşmesi uyarınca ödenen kira bedelinin genel üretim maliyeti olarak kabul edilmesi ve imal edilen emtianın maliyet bedelinin hesabında genel üretim giderlerinden mamule düşen hissenin dikkate alınması gerekmektedir. Aynı şekilde, Maden Kanunu hükümleri doğrultusunda hak sahibi adına alınan ruhsatlara ilişkin olarak rödövansçı tarafından ödenen giderler ile madenin arama ve işletilmesine ilişkin olarak yapılan giderlerin de genel üretim giderleri kapsamında değerlendirilmesi icap etmektedir.

Rödövansçı tarafından ödenen devlet hakkının ise Gelir Vergisi Kanununun 40'ıncı ve Kurumlar Vergisi Kanununun 6'ncı maddesi uyarınca gider yazılması mümkün bulunmaktadır.

Rödövansçı tarafından faaliyetin icrası için iktisap edilen ve şirketin aktifinde yer alan amortismana tabi iktisadi kıymetlerin, Vergi Usul Kanununun 315'inci maddesinin verdiği yetkiye istinaden yayımlanan 339, 365, 389, 399, 406 ve 418 sıra No.lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliğleri ile değişik 333 sıra No.lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği ekinde yer alan listede belirlenmiş bulunan faydalı ömür ve amortisman oranlarına göre itfa edilmesi gerektiği tabiidir.

Bilgi edinilmesini rica ederim.





(*) Bu Özelge 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 413.maddesine dayanılarak verilmiştir.

(**) İnceleme, yargı ya da uzlaşmada olduğu halde bu konuya ilişkin olarak yanlış bilgi verilmiş ise bu özelge geçersizdir.

(***) Talebiniz üzerine tayin edilmiş olan bu özelgeye uygun işlem yapmanız hâlinde, bu fiilleriniz dolayısıyla vergi tarh edilmesi icap ederse, tarafınıza vergi cezası kesilmeyecek ve tarh edilen vergi için gecikme faizi hesaplanmayacaktır.
Danıştay’dan Maden Devlet Hakkı Ödeyen Şirketlere Müjde!
Son aylarda vergi mükelleflerine Danıştay’dan müjdeli haberler gelmeye devam ediyor. Bu kapsamda gelen son müjdeli haber ise, maden devlet hakkı payı ödeyen şirketlerle ilgili.

Danıştay bu Kararı ile, uzun yıllardan bu yana Maliye ve vergi mükellefleri arasında büyük tartışmalara ve uyuşmazlıklara neden olan bir konuyu daha çözüme kavuşturdu. Darısı diğer uyuşmazlıkların başına!

Konu tam olarak ne?

Maliye ve mükellefler arasında uzun yıllardan bu yana tartışmalara ve uyuşmazlıklara neden olan konu, maden devlet hakkı payı ödemelerinin gider yazılacağı yıl/hesap dönemi ile ilgili. Örneğin, 2024 yılına ilişkin olarak 2025 yılı Nisan ayı sonuna kadar tahakkuk ettirilen ve Haziran ayı sonuna kadar ödenen maden devlet hakkı payı, 2024 hesap döneminin mi, yoksa ödemenin yapıldığı 2025 hesap döneminin mi kurumlar vergisi matrahının tespitinde gider olarak dikkate alınacak?

Maliye, maden devlet hakkı payı ödemelerinin fiilen ödendiği yıl/hesap döneminde gider yazılabileceği, Şirketler ise, fiili ödemenin şart olmadığı, maden devlet hakkı payının hesaplanarak tahakkuk ettirildiği yani maden üretiminin gerçekleştirildiği yılın/hesap döneminin vergi matrahının tespitinde gider olarak dikkate alınması gerektiği görüşünde.

Devlet hakkı payı nedir?

3213 sayılı Maden Kanunu’na göre, maden ruhsat sahibi işletmelerin yaptıkları üretim miktarları üzerinden, devlet hakkı payı ödemeleri gerekiyor. Devlet hakkı payı, "maden istihracı ile sağlanacak gelirden devlet payına düşen ve ödeme yükümlülüğü ruhsat sahibine ait olan kısım" olarak tanımlanmış bulunuyor (3213 sayılı Kanun, Mad.3). Diğer bir ifadeyle, bu pay, maden çıkarma ile sağlanacak gelirden ruhsat sahibinin idareye vermek zorunda olduğu bedel şeklinde de tanımlanabilir. Bu tanımda geçen "istihrac" kelimesi; meydana ve harice çıkarma, yer altından ve tabiattan bir kısım değerler çıkarma, maden cevheri çıkarma anlamına geliyor.

Devlet hakkı payı nasıl hesaplanıyor ve ödeniyor?

Devlet hakkı payının hesabı ve beyanı ile ilgili hususlar 3213 sayılı Maden Kanunu’nun 14 ve Maden Kanunu Uygulama Yönetmeliği’nin 75. Maddelerinde düzenlenmiş bulunuyor.

Maden ruhsat sahibi işletmelerin öncelikle içinde bulundukları yılın Nisan ayı sonuna kadar bir önceki yıl gerçekleştirdikleri satışlarla ilgili satış bilgi formunu doldurarak Maden İşleri Genel Müdürlüğü’ne vermeleri, form üzerinden hesapladıkları devlet hakkı payını da Haziran ayının son gününe kadar ödemeleri gerekiyor (3213 sayılı Kanun Mad. 14, Maden Kanunu Uygulama Yönetmeliği Mad.75). Yani, bir önceki yılda gerçekleştirilen satışlarla ilgili verilmesi gereken bilgi formu ve bu formda belirtilen tutarlar üzerinden devlet hakkı payının hesaplanması ve ödenmesi işlemleri, bir sonraki yıl içinde yapılıyor.

GVK ve KVK’da bu payların gider yazılmasıyla ilgili bir düzenleme var mı?

Hayır, ne Gelir Vergisi Kanunu’nda (GVK) ne de Kurumlar Vergisi Kanunu’nda (KVK) maden devlet hakkı payı’nın gider yazılacağı yıl/hesap dönemi ile ilgili açık ve özel bir düzenleme bulunmuyor. Burada anılan Kanunlarda yer alan genel düzenlemelerden hareket ediliyor!

Ticari kazancın tespitinde iki temel ilke geçerli: "dönemsellik" ve "tahakkuk esası". Tahakkuk esası ilkesinde, gelir veya giderin miktar veya mahiyet itibariyle kesinleşmiş olması, yani geliri veya gideri doğuran işlemin tekemmül etmesinin yanı sıra, miktarının ve işlemden kaynaklanan alacağın veya borcun ödeme şartlarının da belirlenmiş olması şart. Bu esas dikkate alındığında bir gelir veya gider unsurunun, özel bir düzenleme bulunmadığı sürece, mahiyet ve tutar itibariyle kesinleştiği dönem kazancının tespitinde dikkate alınması gerekiyor. Dönemsellik ilkesi ise, gelir veya giderin ilgili olduğu döneme intikal edilmesinin sağlanmasını ifade eder. Dönemsellik ilkesi gereğince işletmenin sürekli kabul edilen ömrü belli dönemlere bölünür ve her dönemin faaliyet sonuçları diğer dönemlerden bağımsız olarak saptanır. Gelir ve giderler tahakkuk esasına göre muhasebeleştirilerek hasılat, gelir ve karlar aynı döneme ait maliyet, gider ve zararlarla karşılaştırılır. Tahakkuk, gelir ve giderin miktar ve mahiyet itibariyle kesinleşmesini ifade eder. Tahakkuk esasında, geliri doğuran muamelelerin eksiksiz olarak tekemmül etmiş olması, gelirin elde edilmiş sayılması için yeterlidir. Diğer bir ifadeyle, tahakkuk esasında vergilendirme yapılabilmesi için, alacak hakkının doğmuş olması gerekir. Gerek hasılat gerekse giderlerin hangi hesap dönemine ilişkin olduğunun tespiti açısından hasılatın tahsil edilip edilmediğinin, giderlerin ise ödenmiş olup olmadığının bir bağlayıcılığı bulunmuyor.

Maliye’nin bu konudaki görüşü oldukça net!

Maliye’nin bu konudaki görüşü oldukça net! Hem de uzun yıllardan bu yana hiç değişmedi.

Maliye, maden devlet hakkı payının ticari kazanç ile ilgili olması ve kanuni zorunluluk kapsamında ödenmesi nedeniyle, fiilen ödendiği yılın vergi matrahının tespitinde gider olarak indirilebileceği görüşünde! (GİB. Ankara VDB’nin 12.03.2015 tarihli ve 38418978-125[8-14/1]-283, İstanbul VDB.nin 20/02/2013 tarih ve 62030549-125[6-2012/380]-230, Uşak Defterdarlığı'nın 19.2.2013 tarih ve 52796708-193/03-1 sayılı Özelgeleri).

Şirketler bu konudaki görüşü nasıl?

Şirketler ise Maliye’nin tam aksine, üretilen maden miktarı üzerinden hesaplanarak ödenen devlet hakkı paylarının, Maden Kanunu ve Yönetmelik hükümlerindeki beyan süreleri beklenmeden dönemsellik kavramı ve tahakkuk ilkesi gereği cari yılın üçer aylık dönemlerinde hesaplanarak, üretim maliyetlerine aktarılması gerektiği görüşünde.

Danıştay bu sorunu da çözdü, son noktayı koydu!

Evet, Danıştay, Maliye ve Şirketler arasında uzun yıllardan bu yana yaşanan ve uyuşmazlıklara neden olan bir konuyu daha çözüme kavuşturdu, son noktayı koydu!

Danıştay, maden devlet hakkı payının, fiilen ödendiği yılın/hesap döneminin değil, tahakkuk esası ve dönemsellik ilkesi gereği maden üretiminin gerçekleştirildiği ve pay tutarının hesaplandığı yılın/hesap döneminin vergi matrahının tespitinde gider olarak dikkate alınabileceği görüşünde.

Danıştay’ın bu konuda verdiği kararın özeti şu şekilde:

“Türk Vergi sistemi “tahakkuk esası” ve “dönemsellik ilkesi”ni benimsemiş olup, tahakkuk esası, gelir ve giderlerin tahsil edildikleri veya ödendikleri döneme bakılmaksızın maliyet ve tutar itibariyle kesinleştikleri dönemin gelir ve gideri olarak dikkate alınmasını, dönemsellik ilkesi ise, işletmenin sürekliliği kavramı uyarınca sınırsız kabul edilen ömrünün, belirli dönemlere bölünmesini ve her bir dönemin faaliyet sonuçlarının diğer dönemlerden bağımsız olarak saptanmasını ifade etmektedir. Maden hakkı payı 3213 sayılı Maden Kanunu uyarınca işletilen yıla ilişkin olarak elde edilen hasılat üzerinden hesaplandığından ve bu yıla ait gelir ve giderlere ilişkin olduğundan, 2018 yılına ilişkin olarak hesaplanan maden hakkı payının dönemsellik ilkesinin bir gereği olarak bu yıl hesaplarıyla ilişkilendirilmesi gerekir. Ayrıca, tahakkuk esasının bir gereği olarak ödenmiş olması şartı da bulunmadığından, 2018 yılına ilişkin olarak tahakkuk eden ancak 2019 yılında ödenen devlet hakkı payının 2018 hesap döneminde gider olarak kaydedilmesinde hukuka aykırılık bulunmamaktadır.” (Danıştay 3. Dairesi’nin 08.10.2024 tarihli ve E.2023/6031, K.2024/5180 sayılı Kararı).


Bu konudaki Kişisel görüşümüz ve değerlendirmemiz nasıldı?

Aslında bu konudaki görüşümüzü 11.05.2015 tarihinde http://www.dt-audit.com sitesinde yayınlanan “Maden Kanunu’na Göre Ödenmesi Gereken Devlet Hakkı Payı Bedelinin Gider Yazılabileceği Dönem” başlıklı yazımda dile getirmiş, dönem üretim maliyetlerine zamanında yansıtılabilmesi bakımından maden devlet hakkı payının Maden Kanunu ve Yönetmelikte belirtilen esaslar çerçevesinde cari yıl içerisinde üçer aylık geçici vergi dönemleri itibariyle veya yıllık hesaplanarak ödenme şartı aranılmaksızın üretim maliyetlerine aktarılması gerektiğini, ileride herhangi bir yaptırımla karşılaşılmaması bakımından Maliye’nin görüşü çerçevesinde hareket edilmesini ancak, buna ilişkin geçici vergi/kurumlar vergisi beyannamesinin ihtirazi kayıtla verilerek dava açılması ve dava sonucuna göre hareket edilmesi gerektiğini belirtmiştim.

Danıştay’ın bu kararı, yaklaşık 10 yıl önce dile getirmiş olduğumuz görüşümüzü de doğrulamış oldu.

Sonuç olarak;

Danıştay, uzun yıllardan bu yana Maliye ve şirketler arasında yaşanan ve uyuşmazlıklara neden olan bir konuyu daha çözüme kavuşturdu. Bize göre, Maliye’nin Danıştay’ın bu kararına uyarak mevcut görüşü ve uygulamasını değiştirmesinde fayda var!

Rahmetli Hocam Prof. Dr. Şükrü KIZILOT yazılarında sık sık “İyi ki DANIŞTAY var!” derdi. Biz de “İyi ki DANIŞTAY var!” diyoruz!..

(Kaynak: Abdullah Tolu / Ekonomim.com | 16.12.2024)