sermaye azaltımı
1) Giriş
Şirketler faaliyetlerini sürdürmek için iş hacimleriyle orantılı sermayeye ihtiyaç duymaktadırlar. Sermaye, şirket ana sözleşmelerinde bulunması zorunlu unsurlar arasında yer almaktadır. Ayrıca, sermaye artırım ve azaltım işlemleri belirli merasime tabi olup, ilgili merasim 29/06/1956 tarih ve 6762 sayılı Türk Ticaret Kanununda (RG:09/07/1956-9353) düzenlenmiştir.
Şirket sermayesinin, belirli kurallara uyulması kaydıyla, artırılması mümkün olduğu gibi, azaltılması da mümkündür. Ticaret Kanununun anonim şirketlerin esas (tescilli) sermayelerinin azaltılmasına ilişkin hükümleri Kanunun 396, 397 ve 398 inci maddelerinde; limited şirketler açısından geçerli hükümler ise aynı Kanunun 517 nci maddesinde düzenlenmiştir.
Uygulamada, şirketler farklı gerekçelerle sermaye azaltımı işlemleri yapabilmektedirler. Ancak, sıklıkla karşılaşılan iki nedenden söz edilebilir. Bunlardan birincisi, şirketlerin Ticaret Kanununa uygun olarak bilanço zararlarını kapatmak istemeleri; ikinci neden ise şirket faaliyetinin gerektirdiği işletme sermayesinden fazla kısmının ortaklara geri ödenmesidir.
Bilindiği üzere, nakden taahhüt edilerek ödenen sermayenin geri ödenmesi vergiye tabi değildir. Aynî olarak konulan sermaye unsurlarının vergiye tabi olup olmadığı hususunun ise 31/12/1960 tarih ve 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun (RG:06/01/1961-10700) mükerrer 80 inci maddesi hükümlerine göre değerlendirilmesi gerekir. Dolayısıyla, bu esaslar dahilinde ortaklarca şirkete konulan sermayenin azaltımı suretiyle hissedarlara dağıtım yapılması veya hissedarların şirkete olan borçlarının ortadan kaldırılması herhangi bir vergisel sonuç doğurmaz.
Ancak, azaltılan sermayenin enflasyon düzeltmesi farklarını veya dağıtımı stopaja tabi bulunan geçmiş yıl kârlarını içermesi halinde, bazı vergisel sonuçlar doğacağı düşünülmektedir. Bu hususlar aşağıda açıklanmaya çalışılmıştır.
2) Sermayeye azaltımının nakden veya aynen ödenen sermayeden karşılanması
Türk vergi mevzuatında, şirketlere nakdi sermaye konulması vergiye tabi değildir. Aynî sermaye konulmasında ise 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun mükerrer 80 inci maddesi hükümlerinin dikkate alınması gerekir. Anılan maddenin ikinci fıkrasında, "elden çıkarma" deyimi, anılan maddede yazılı mal ve hakların satılması, bir ivaz karşılığında devir ve temliki, trampa edilmesi, takası, kamulaştırılması, devletleştirilmesi, ticaret şirketlerine sermaye olarak konulması olarak tanımlanmıştır. Dolayısıyla, elden çıkarma sonucu doğan kazanç istisna değilse, (örneğin gayrimenkuller 4 veya 5 veyahut hisse senetleri için 2 tam yıl elde tutma süresi geçmemişse) değer artış kazancı hesaplanacağı ve vergilendirileceği açıktır.
Yukarıda açıklanan hususlar gözden ırak tutulmamak kaydıyla, nakden veya aynen konan sermayenin azaltılarak ortaklara iade edilmesi kâr dağıtımı sayılmadığından, ortak veya ortaklara yapılan ödeme dolayısıyla herhangi bir vergileme söz konusu değildir.
Ayrıca, yukarıdaki açıklamalar, şirketlerin bilançolarında yer alan ortaklara borçlar hesaplarının sermayeye eklenmesi sonucu artırılmış olan, muvazaadan ari olmak kaydiyle, sermayenin azaltımı işlemleri için de geçerlidir. Zira, ortaklara borçlar hesaplarının sermayeye eklenmesi sonucu artırılan sermaye tutarı da nakden karşılanmış sermaye demektir.
3) Sermaye azaltımının sermayeye eklenmiş enflasyon düzeltme farklarını içermesi hali
Malum olduğu üzere, 04/01/1961 tarih ve 213 sayılı Vergi Usul Kanununun (RG:10/01/1961-10703) 17/12/2003 tarih ve 5024 sayılı Kanununun (RG:30/12/2003-25332) 2 nci maddesiyle değişik mükerrer 298 inci maddesinin (A) fıkrasının (5)'inci bendinin beşinci paragrafında, "Pasif kalemlere ait enflasyon fark hesapları, herhangi bir suretle başka bir hesaba nakledildiği veya işletmeden çekildiği takdirde, bu işlemlerin yapıldığı dönemlerin kazancı ile ilişkilendirilmeksizin, bu dönemde vergiye tabi tutulur. Ancak öz sermaye kalemlerine ait enflasyon farkları düzeltme sonucu oluşan geçmiş yıl zararlarına mahsup edilebilir veya kurumlar vergisi mükelleflerince sermayeye ilave edilebilir; bu işlemler kâr dağıtımı sayılmaz" hükmü yer almaktadır.
Yukarıda yer alan hükümden de anlaşılacağı üzere, enflasyon düzeltme farklarının kullanımı Kanunla sınırlanmıştır. Enflasyon düzeltmesi farkları, düzeltme sonucu oluşan geçmiş yıl zararlarına mahsup edilebilir veya kurumlar vergisi mükelleflerince sermayeye eklenebilir. Bu işlemler kâr dağıtımı sayılmaz; bu işlemler dolayısıyla herhangi bir vergileme yapılmaz. Enflasyon düzeltmesi olumlu farklarının sermayeye ilave dışında, herhangi bir suretle başka bir hesaba nakledilmesi veya işletmeden çekilmesi halinde, dönem kazancı ile ilişkilendirilmeksizin (işlemin yapıldığı dönem sonucunun kâr ve zarar olup olmadığına bakılmaksızın ve zarar mahsubu yapılmaksızın), bu işlemlerin yapıldığı dönemde vergiye tabi tutulacaktır.
Dolayısıyla, ortaklara dağıtımı veya başka bir hesaba aktarılması vergisel sonuç doğuran bir işlemin, dolaylı olarak yapılması da, yani sermayeye eklendikten sonra sermaye azaltımı yoluyla ortaklara dağıtılması da aynı vergisel sonuçlara tabidir. Ayrıca, Gelir Vergisi Kanununun ticari kazancın tespitine ilişkin 38 inci maddesi ve bu maddede yer alan işletmeden çekilen değerlerin özsermaye farkına ekleneceğine ilişkin hüküm de bu sonucu doğurmaktadır.
Nitekim Maliye Bakanlığı'nın bu hususta tayin ettiği özelgelerde de "sermayeye eklenmiş olan pasif kalemlere ait enflasyon fark hesaplarının, Şirketin sermaye azaltımı yapması .... sebebiyle ortaklara dağıtılması halinde, işletmeden çekilen tutarların öncelikle kurumlar vergisine tabi tutulması, vergi sonrası dağıtılan kazancın da kâr dağıtımına bağlı vergi kesintisine tabi tutulması ..." gerektiği yönündedir(Maliye Bakanlığının 01/02/2008 tarih ve B.07.1.GİB.0.02.29/... sayılı; Adana Vergi Dairesi Başkanlığı'nın 18/09/2008 gün ve B.07.1.GİB.4.01.16.01/... sayılı; Adana Vergi Dairesi Başkanlığı'nın 14/02/2009 gün ve 176300/öz/229 sayılı özelgeleri).
4) Sermaye azaltımının sermayeye eklenmiş geçmiş yıllar kârları veya kâr yedeklerini içermesi hali
Bilindiği üzere, geçmiş yıllar kârları, cari dönem kârı ve/veya kâr yedeklerinin sermayeye ilavesi kâr dağıtımı sayılmamakta ve kâr dağıtımına bağlı stopaja tabi tutulmamaktadır (GVK md. 94/6-b; 5520 sayılı KVK md. 15/2, md. 30/3).
Sermayeye ilave edilen bu kâr veya kâr yedekleri kurumlar vergisine tabi tutulmuş olabileceği gibi, kurumlar vergisinden müstesna olan kazançlardan da kaynaklanabilir.
Daha önce vergilendirilmiş ve/veya vergiden müstesna olan geçmiş yıl kârlarından kaynaklanan sermayenin azaltılarak ortaklara iadesi, kurumlar vergisi açısından yeni bir vergileme yapılmasını gerektirmez.
Ancak, ortak veya ortaklarlarca fiilen konulan sermayenin iadesi niteliğinde olmayan ve Gelir Vergisi Kanununun 75 inci maddesinin birinci fıkrası kapsamında işletmeye konan sermaye dolayısıyla elde edilen ve menkul sermaye iradı olarak tanımlanan gelir üzerinden, Gelir Vergisi Kanunun 94 veya geçici 62 nci veya Kurumlar Vergisi Kanununun 15 ve 30 uncu maddeleri dikkate alınarak stopaj yapılması gerekir.
Nitekim, Maliye Bakanlığı'nca tayin edilen özelgelerde de kabul edilen yaklaşım bu yöndedir(Maliye Bakanlığı'nın 01/02/2008 tarih ve B.07.1.GİB.0.02.29/... sayılı; Adana Vergi Dairesi Başkanlığı'nın 18/09/2008 gün ve B.07.1.GİB.4.01.16.01/... sayılı; Adana Vergi Dairesi Başkanlığı'nın 14/02/2009 gün ve 176300/öz/229 sayılı özelgeleri).
5) Sermaye azaltımının gayrimenkul ve/veya iştirak hissesi satış kazancı istisnası kapsamında değerlendirilen ve sermayeye ilave edilen kazançları içermesi hali
Bilindiği üzere, 13/06/2006 tarih ve 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunun (RG:21/06/2006-26205) 5 nci maddesinin birinci fıkrasının (e) bendine göre, kurumların, en az iki tam yıl süreyle aktiflerinde yer alan taşınmazlar ve iştirak hisseleri ile aynı süreyle sahip oldukları kurucu senetleri, intifa senetleri ve rüçhan haklarının satışından doğan kazançların % 75'lik kısmı beş yıl süreyle pasifte bir fon hesabında tutulması şartıyla kurumlar vergisinden müstesnadır.
Ancak, bu fonun her zaman sermayeye ilavesi mümkündür. Fonun sermayeye ilave dışında, beş yıl içinde herhangi bir hesaba nakledilmesi veya işletmeden çekilmesi ya da işletmenin tasfiyesi halinde, zamanında ödenmemiş olan vergiler için vergi ziyaı doğmuş sayılmaktadır. Fonun sermayeye ilavesi sonrası, sermaye azaltımı yapılarak ortaklara vergisiz aktarılması mümkün bulunmamaktadır. Dolayısıyla, şirkette yapılacak sermaye azaltımının daha önce sermayeye eklenmiş olan taşınmaz ve iştirak hissesi satış kazancı istisnası kapsamında işlem gören fonları içermesi halinde, bu yolla ortaklara dağıtılan veya işletmeden çekilen fonun hem kurumlar vergisine, vergi sonrası dağıtılan kazancın da kâr dağıtımına bağlı stopaja tabi tutulması gerekir.
Ancak, sermaye azaltımı işleminin yasal süre olan beş yıllık sürenin dolmasından sonra yapılması halinde, sermaye azaltımı yoluyla işletmeden çekilerek ortaklara intikal eden bu tutarlar için kurumlar vergisi hesaplanmaz. Buna karşın söz konusu fon tutarı üzerinden kâr dağıtımına bağlı stopaj yapılacağı tabiidir.
6) Sermaye azaltımının emisyon primini içermesi hali
Türk Ticaret Kanununa göre, itibarî değersiz pay olamaz. Dolayısıyla, anonim şirketlerin ihraç edeceği hisse senetlerinin mutlaka bir itibarî değer (nominal değer) içermesi gerekir. Öte yandan, anonim şirketler kuruluşlarında veya sermaye artırımları sırasında hisselerini, ana sözlesmelerinde belirtilen itibarî değerle ihraç edebilecekleri gibi, itibarî değerlerinin üzerinde bir bedelle de ihraç edebilirler (TTK md. 286/2, 405). Hisselerin itibarî değerinin üzerinde bir bedelle ihraç edilmesi halinde, ihraç değeri ile itibarî değer arasında oluşan olumlu fark, vergi hukuku açısından "emisyon primi" , ticaret hukuku açısından "agio" veya "prim", muhasebe sistem uygulama genel tebliğleri (tek düzen hesap planı) uygulamasında ise "ihraç primi" olarak adlandırılmaktadır.
Anonim şirketlerin hisse senetlerini itibarî kıymetlerinden yüksek bir bedelle ihraç edebilmeleri için ana sözleşmelerinde bu konuda bir hüküm bulunması veya genel kurul tarafından bu yönde bir karar alınmasına bağlıdır(TTK md. 286/2). 28/07/1981 tarih ve 2499 Sermaye Piyasası Kanununa göre(RG: 30/07/1981-17416) kayıtlı sermaye sistemini kabul eden anonim şirketlerde yönetim kurulunca kayıtlı sermaye tavanı içerisinde gerçekleştirilecek sermaye artırımlarında, agiolu hisse senedi ihraç edilebilir (SPK md. 12/5).
Agiodan sözedilebilmesi için, hissenin anonim şirket tarafından çıkarılması sırasında öngörülmesi gerekir. Bir pay sahibinin payını, itibarî değerin üstünde bir bedelle satması (ikinci el) halinde agio oluşmaz. Bir başka ifade ile hissedarların elinde bulunan anonim sirket hisselerini veya kurumların anonim şirket türündeki iştiraklerine ait hisseleri, maliyet fiyatının veya itibarî değerinin üzerinde bir
bedelle satmaları halinde oluşan kazanç, emisyon primi olarak değerlendirilemez.
Ticaret Kanununa göre emisyon primi (agio) yedek akçelere eklenir ve bu niteliktedir (TTK md.466/2). Anılan maddede öngörülen "her yıl safi kârın yirmide birinin ödenmiş esas sermayenin beste birini buluncaya kadar umumi yedek akçe olarak ayrılması mecburidir" sınırı dolmuş olsa bile bu yedek akçelere, "hisse senetlerinin çıkarılmasında, çıkarma masrafları indirildikten sonra, itibarî kıymetten fazla olarak elde edilen hasılatın itfalara veya yardım ve hayır işlerine sarf edilmeyen kısmı" eklenir. Dolayısıyla, agio veya emisyon primi yedek akçe niteliğindedir ve ticaret hukuku açısından kazanç sayılmamakta ve agio eski pay sahipleri ile yeni pay sahipleri arasında denge sağlamaktadır.
Kurumlar Vergisi Kanununun 5 inci maddesinin birinci fıkrasının (ç) bendi ile anonim şirketlerin gerek kuruluşlarında gerekse sermayelerini artırdıkları sırada çıkardıkları payların, itibarî değerin üzerinde bir bedelle elden çıkarılması halinde oluşan kazançlar kurumlar vergisinden istisna edilmektedir. İstisna, anonim şirketlerin portföylerinde bulunan başka şirketlere ait hisse senetlerinin elden çıkarılmasından sağlanan kazançları kapsamaz.
Emisyon primleri yedek akçe niteliğinde olduğundan, sermayeye ilave edilebilir. Sermayeye ilave dolayısıyla hergangi bir vergi yükü doğmaz. Ticaret hukuku açısından emisyon primi kazanç sayılmaz; ortaklara dağıtılması da söz konusu değildir. Ancak, daha önce sermayeye eklenen emisyon primlerinin sermaye azaltımı yoluyla ortaklara dağıtılması veya işletmeden çekilmesi halinde, vergicilikte geçerli olan fiili durumun önceliliği kuralı uyarınca, kâr dağıtımına bağlı stopaja tabi tutulması gerektiği düşünülmektedir.
7) Azaltılan sermayenin ilişkilendirileceği kaynak hangisi?
Azaltılan sermayenin, kısmen ortaklarca konulan değerlerden, kısmen enflasyon düzeltmesi olumlu farklarının sermayeye ilavesinden, kısmen geçmiş yıllar kârlarının veya diğer kaynaklardan oluşması halinde, azaltılan sermayenin bunlardan hangisi ile ilişkilendirileceği sorunudur.
Bu hususta akla gelebilecek olasılıkları aşağıdaki gibi sıralamak mümkündür. İlişkilendirme işlemi yapılırken;
• Vergi doğuracak unsurlara öncelik vermek,
• Vergi doğurmayacak unsurlara öncelik vermek,
• Azaltılan sermayeyi, sermaye terkibindeki kalemler arasındaki orantı yoluyla tevzi etmek,
• İlk giren ilk çıkar anlayışı ile yaklaşmak,
• Son giren ilk çıkar anlayışında olmak,
• Sermaye azaltımının, esas sermayeyi oluşturan kalemlerden hangisi ile ilgilendirileceği konusunda şirket yetkili organlarının iradesinin geçerli olduğu esasını benimsemek
şeklinde alternatiflere göre hareket etmek akla gelmektedir.
Maliye Bakanlığınca tayin olunan özelgelerde yer alan açıklamalar dikkate alındığında;
"... sermaye azaltımı yapılması halinde, öncelikle şirket ortakları tarafından nakit olarak konulan sermayenin değil, sermayeye eklenen enflasyon düzeltme farkları ile geçmiş yıl kârlarının işletmeden çekildiğinin kabulü gerektiği..."
"... şirket sermayesine eklenmiş olan geçmiş yıl kârlarının, şirketin sermaye azaltılması sebebiyle ortaklara dağıtılması durumunda, Gelir Vergisi Kanunu'nun geçici 62'nci maddesi de göz önünde bulundurularak kâr dağıtımına bağlı vergi kesintisinin yapılması gerekmektedir. Ancak, azaltılan sermayenin geçmiş yıl kârlarını aşması halinde aşan kısım üzerinden tevkifat yapılmayacağı tabiidir..."
gibi ifadelerle, sermaye azaltımının işletmeden çekiş olarak görüldüğü; işletmeden çekilen değerin kaynağına bağlı olarak vergileme yapılmasının öngörüldüğü; işletmeden çekilen değerlerin öncelikle sermayeye eklenen değerlerden kaynaklandığı, kabul edilmektedir.
Bu görüşlerden ilk ikisine katılıyoruz. Ancak, işletmeden çekilen değerlerin öncelikle sermayeye son eklenen kâr veya fonlar olduğu görüşüne katılmak mümkün bulunmamaktadır. Zira, kanunlarda bu uygulamayı gerektiren açık bir hüküm mevcut değildir. Bu nedenle, şirket yetkili organlarının verdikleri kararlar doğrultusunda, işletmeden çekilen değerlerin kaynağına bağlı olarak vergisel sonuçların değerlendirilmesi veya öteden beri uygulanan ve vergi hukukunda uygulaması bulunan oranlama yönteminin azaltılan sermayenin kaynağının belirlenmesinde kullanılması kabul edilebilir. Bize göre en doğru ve makul yöntem; azalan sermayenin, tescilli sermayeyi oluşturan kalemlerden hangisi ile ilişkili olduğu hususunun şirket genel kurulu veya ortaklar kurulu iradesine bırakılmasıdır.
Saygılarımızla.
ALTINDAĞ YMM LTD. ŞTİ.
|